Oğulun suçu babaya yüklenir mi… Bu habere ceza nasıl verilir… Fikret İlkiz’in adalet mücadelesi

Bianet yazarı Fikret İlkiz bugünkü köşesine kemikleri bir kutu içerisinde babasına teslim edilen Hakan Arslan ile ilgili söylenen sözler nedeniyle Halktv’nin “Sözüm Var” programına ceza verilmesini taşıdı.

Basına karşı uygulanan baskılarda verdiği mücadele ile bilinen Avukat Fikret İkiz’in “Kemikler ve hakikat hangi torbaya sığar?” başlıklı yazısı şöyle:

“7 yıl aradan sonra Hakan Arslan’a ait olduğu belirlenen kemikleri babası Ali Rıza Arslan’a bir torba içerisinde teslim edildi. Hangi hakikat, hangi acı, hangi yas, hangi torbaya sığar?

Dünyanız başınıza yıkıldı mı hiç?

Yaşadıklarınızdan utanınca kaç kez nefesiniz kesildi?

Hiç acınızı yaşayamadığınız, yas tutamadığınız zamanlarınız oldu mu?

14 Eylül 2022 RTÜK cezalandırma haberlerinden biri…

“RTÜK, Diyarbakır Adliyesinde babaya oğlunun kemiklerinin torba içinde verilmesinin eleştirildiği Sözüm Var programı nedeniyle Halk TV’ye “terörün amaçlarına hizmet edecek” nitelikte yayın yapıldığı gerekçesiyle 5 kez program durdurma, yüzde 5 de para cezası verdi.”

Diyarbakır’ın Sur ilçesinde 2 Aralık 2015’te ilan edilen sokağa çıkma yasakları ve operasyonlardan 6 yıl sonra Sur İlçesi Hasırlı Mahallesi’ndeki kazı çalışmalarında 7 Şubat 2021’de bulunan kemiklerin 22 Ocak 2016’da yaşamını yitiren ve Hasırlı Camisi’nin yanına defnedildiği hakkında bilgiler bulunan Hakan Arslan’a ait olabileceği ileri sürülmüştü.

Kimlik tespiti için 2016 yılında baba Ali Rıza Arslan’dan alınan DNA örneği Hakan Arslan’ınki ile yüzde 60 oranında uyuşmuş. Başsavcılığın talimatıyla anne Melike Arslan’dan da DNA testi için kan örneği alınmış. 18 Kasım 2021 tarihinde çıkan sonuca göre yüzde 95 DNA uyumu ile cenazenin Hakan Arslan’a ait olduğu belirlenmiş. Daha sonra Hakan Arslan’ın kemikleri İstanbul Adli Tıp Kurumu’ndan Diyarbakır Adliyesi’ne gönderilmiş.

7 yıl aradan sonra Hakan Arslan’a ait olduğu belirlenen kemikleri babası Ali Rıza Arslan’a bir torba içerisinde teslim edildi.

Diyarbakır Barosu; Hakan Arslan’ın kemiklerinin 7 yılın ardından bir torba içinde babası Ali Rıza Aslan’a teslim eden savcı hakkında Hâkim ve Savcılar Kurulu’na (HSK) başvuruda bulundu. Baro, Arslan’ın kemiklerini bu şekilde babasına veren yetkililer hakkında “görevi kötüye kullanma” ve “kişi hatırasına saygısızlık etme” suçlarından soruşturma başlatılmasını istedi.

Olup bitenlerin “haber” olarak basında yer alması çok doğaldır, eleştirilmesi haktır.

6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Yasanın “Yayın Hizmetleri İlkeleri” başlıklı 8. Maddesine göre yayın hizmetleri “d) Terörü övemez ve teşvik edemez, terör örgütlerini güçlü veya haklı gösteremez, terör örgütlerinin korkutucu ve yıldırıcı özelliklerini yansıtıcı nitelikte olamaz. Terör eylemini, faillerini ve mağdurlarını terörün amaçlarına hizmet eder şekilde sunamaz.”

Haberin, her eleştirinin terör olmadığını Anayasa Mahkemesi bir kararında şöyle anlatılıyor:

“44.Terör veya terör örgütü ile bağlantılı olsa bile içinde şiddete başvurmayı cesaretlendirici ifadeler yer almayan, terör suçlarının işlenmesi tehlikesine yol açmayan, terör örgütünün ideolojisi, toplumsal veya siyasal hedefleri, siyasi, ekonomik ve sosyal sorunlara ilişkin görüşleri ile paralellik taşıyan düşünce açıklamaları terörizmin propagandası olarak kabul edilemez. Toplumsal ve siyasal ortama veya sosyoekonomik dengesizliklere, etnik sorunlara, ülke nüfusundaki farklılıklara, daha fazla özgürlük talebine veya ülke yönetim biçiminin eleştirisine yönelik düşüncelerin -Anayasa Mahkemesinin daha önce ifade ettiği gibi devlet yetkilileri veya toplumun önemli bir bölümü için rahatsız edici olsa bile (…) açıklanması, yayılması, aktif, sistemli ve inandırıcı bir şekilde başkalarına aşılanması, telkin ve tavsiye edilmesi ifade özgürlüğünün koruması altındadır.”[i]

Düşünce açıklamasının terör sayılmadığı gerçeği karşısında mağdur babanın yaşadıklarını haberleştirmek “terörün amaçlarına hizmet edecek” nitelikte değildir, haber haberdir, eleştiri de eleştiri…

Haberin kendisi bir babanın yaşadığı acının dillendirilmesidir. Böyle bir haber mutlaka kamuoyu ile paylaşılmalıdır. 7 yıl sonra oğlunun cenazesini alabilen, toprağa veren ve ancak bundan sonra yas tutmaya başlayanların yaşadığı hakikatin kendisidir yapılan program. Ama terör değildir. Terör amaçlı haber hiç değildir.

Ne faili meçhulleri ne geçmiş acıları yazamaz, haber yapamaz, eleştiremez bir toplum hiçbir yası, hiçbir acısını, utanılacak bir tarihi varsa eğer; geçmişin suçlarını ortadan kaldıramaz. Suskunluk, geçmişle yüzleşmeyi önler. RTÜK mahkeme değildir. RTÜK görüşüne uygun program ve/veya haber yapılamaz. Yayın hizmeti de verilemez.

O yüzden soyut ve herhangi bir bilimsel yanı olmayan görüşlerle RTÜK bir mahkeme gibi karar veremez. Olaylar ve yaşananlar sorgulanabilir, eleştirilebilir.

Geçmiş tarihin olaylarıyla toplumun yüzleşmesini gazeteciler başta olmak üzere herkes yapabilir ve tarihsel olaylardan çıkardığı sonuçlarda ne varsa ne görürse sorgulayabilir.

Böylece acıları paylaşılır kılabilir ve azaltabilir bile…

Devletin resmi karar ve uygulamaları, uzmanlara, akademisyenlere, hukukçulara sorulabilir ve tartışılabilir. Geçmiş tarihsel olaylar hakkında RTÜK karar verici bir organ, yargıya varan bir makam olamaz. Olursa; bağımsız otorite değildir ve nitekim bu karar RTÜK’ün bağımsız otorite olmadığını göstermektedir.

Ne RTÜK ve ne mahkemeler kendi kültürel/sosyal/toplumsal görüşlerine göre ve değer yargılarına göre karar veremezler.

Kanuna göre televizyonlarda yayın hizmetlerini yayıncılar ve gazeteciler “Terör eylemini, faillerini ve mağdurlarını terörün amaçlarına hizmet eder şekilde sunamaz”

İfade/basın özgürlüğü hakkı temel insan hakkıdır.

Temel haklar kuşkusuz kötüye kullanılmamalıdır. Yaşanan bir gerçek varsa haberdir.

Torba içinde çocuğunun kemiklerini adliyeden alıp mezara taşıyan bir babanın acılarını anlatan haber “terör” değildir. Eleştiri ve haber sert olabilir. Ağır eleştiri ve hatta provakatif anlatım bile olabilir. Anlatılanlar fotoğraflar, olayların oluş biçimine ve kendi gerçekliğine uygun olmak koşuluyla insanların tepkisini bile çekebilir. Ama eleştiri yasaklanmaz, cezalandırılmaz.

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin Medyada Siyasi Tartışma Özgürlüğüne İlişkin Bildirisine (12 Şubat 2004) göre “Medya Aracılığı ile İfade ve Haber Alma Özgürlüğü” nedir? Yanıtı çok basit:

“Çoğulcu demokrasi ve siyasi tartışma özgürlüğü, medyanın siyasi şahıslar ve kamu görevlileriyle ilgili olumsuz haber ve eleştirel görüşleri yayma hakkını da içeren, toplumu ilgilendiren konularda toplumun bilgilendirilmesini olduğu kadar toplumun da bu bilgileri almasını gerektirmektedir.”

Bu nedenle “Devleti ve Kamu Kurumlarım Eleştirme Özgürlüğü” gereğince “Devlet, hükümet veya diğer yürütme, yasama veya yargı kurumları medyada eleştiriye konu olabilir.”

Haberde, programda ve eleştiride anlatıların “düzene uygun” olmasından çok; anlatıcıların değerlendirmelerinin değer yargısı olduğunu kabul etmelidir.

Tarihsel olayların değerlendirilmesi yargının konusu değildir.

Bilimsel olmaktan ziyade kendi görüşlerine göre yapılan değerlendirmeler sonucunda; haberi “terör amaçlı”, eleştiriyi “terör” saymak RTÜK’ün bir kısım üyelerinin düzene uygun görüşlerine göre yayın hizmetinin ortaya çıkarılmasını beklemek toplumsal yaşamın acılarına ve geçmiş hakikate aykırıdır.

Tarihle ve olaylarla yüzleşmeye ve yaşanılan travmaları paylaşarak acıları azaltmayı hedefleyen televizyon programları cezalandırılmak için değil toplumun gerçeklerle yüzleşmesi için vardır.

Hakikat, yaşanan acıdır. Kucağında bir torba içinde oğlunun kemiklerini taşıyan babanın yaşadığı acı ile toplumun yüzleşmesi şarttır.

Kamuoyunun gözü kulağı basındır. Bir babanın yaşadıklarını görmezden gelmeyi gazetecilerden kimse beklemesin.

Katlanabilir misiniz?

Acaba kucağınızda bir torba, içinde oğlunuzun yıllarca gömülü kalmış kemiklerini taşıyabilir misiniz?

Baba Ali Rıza Arslan, 7 yıl Sur ’da gömülü kalan oğlu Hakan Arslan’ın kemiklerini Çavuşlu Köyü’nde toprağa vermiş. Ali Rıza Arslan, telefonla BBC Türkçe’ ye konuşmasında oğlunun kemiklerini Adliye binasından teslim alacağından haberi yokmuş.

“Ne savcı vardı ne de hâkim, bir memur vardı, 28 yaşındaki oğlumun kemiklerinin olduğu kutuyu dolaptan çıkarıp elime verdiler, bunu hiç beklemiyordum, gözlerim karardı, nefesim kesildi, sanki o an tüm Diyarbakır başıma yıkıldı. “İçinde oğlumun kemiklerinin olduğu o kutuyu nasıl teslim aldım, nasıl götürdüm hatırlamıyorum, kahroldum.”

Ali Rıza Arslan, cenazeyi Adli Tıp morgundan tabutla teslim almayı bekliyormuş:

“Cenazeyi teslim almamız için resmi evrakları almak için adliyeye gitmiştim, yeğenlerim oteldeydi, onları uyandırmadan belgeleri almak için erken çıktım ve belgeyi alıp daha sonra Adli Tıp’a beraber gideriz diye düşündüm. Adliye binasına gittiğimde sadece bir memur vardı. Bir odaya gittik, memur dolaptan çıkardığı bir torbayı da verdi, meğer torbadaki kutuda oğlumun kemikleri varmış. Kutuyu teslim eden personel de mahcuptu. ‘Bu yapılan insanlığa sığmaz’ diyebileceğim hiçbir yetkili yoktu orada. Personele bir şey söylemeye de kıyamadım.”

Hangi hakikat, hangi acı, hangi yas, hangi torbaya sığar?”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir