Angela Gallop, 1982 yılının Haziran ayında bir sabah gazeteyi açtığında oldukça çarpıcı bir haberle karşılaştı. Bir ölüm haberiydi bu. Londra’nın merkezinde bulunan Blackfriars Köprüsü’ne asılı halde bir ceset bulunmuştu. Ölen kişinin kimliği de en az ölüm şekli kadar ilginçti.
Bu kişi “Tanrı’nın Kasası” diye tanınan Roberto Calvi’den başkası değildi. Calvi bu sıfatı başkanı olduğu batık Banco Ambrosiano ile Vatikan Bankası arasındaki yakın ilişkiler sayesinde kazanmıştı. Doğal olarak bu şekilde öldürülmesinin arkasında İtalyan mafyası hatta Katolik Kilisesi olabileceğine dair spekülasyonlar da birbiri ardına ortaya atılmaya başlamıştı.
Gallop o sırada gencecik bir adli bilimler uzmanıydı. Gazetede okuduğu bu haber ilgisini çekmişti. Ancak o günlerde “Gün gelecek Calvi’nin ölümünü aydınlatan, ‘Cinayet mi, yoksa intihar mı?’ sorusuna cevap veren kişi sen olacaksın” deseler, Gallop muhtemelen kendi bile inanmazdı. Ama oldu. Üstelik Calvi’nin cansız bedeninin o köprü altında bulunmasından tam 40 yıl sonra Gallop, parçaları nasıl birleştirdiğini de tüm dünyayla paylaşmaya karar verdi. “How To Solve a Crime” isimli kitabı geçtiğimiz günlerde İngiltere’de raflarla buluşan Gallop, soruşturmanın tüm inceliklerini de Telegraph gazetesine anlattı.
Aslına bakılırsa Gallop o zamandan bu yana birçok büyük davada önemli roller oynadı. Stephen Lawrence cinayetinden Galler Prensesi Diana’nın ölümüne birçok soruşturmada görev yapsa da Calvi’nin ölümünü daima kariyeri için bir dönüm noktası kabul eden Gallop, “Adli bilimlerin en karmaşık davalarda bile yanıt sunma gücünün farkına ilk kez o zaman vardım” ifadelerini kullandı.
Şimdi dilerseniz en başa dönelim ve Gallop’la birlikte adım adım kanıtları takip edelim…
Gallop’ın kitabı adli bilimlerle ilgilenenler için bulunmaz bir kaynak.
Gallop’ın kitabı adli bilimlerle ilgilenenler için bulunmaz bir kaynak.
SKANDALLAR PEŞİNİ BIRAKMIYORDU
18 Haziran sabahı erken saatlerde yoldan geçen bir kişi, Calvi’nin cansız bedeninin turuncu bir iple Blackfriars Köprüsüne asılı olduğunu görünce hemen polise haber verdi. Calvi’nin başkanı olduğu Banco Ambrosiano, birkaç gün önce 800 milyon sterlin değerindeki borcuyla birlikte iflas etmişti. Bir önceki yıl ise Calvi yasa dışı para transferleri gerçekleştirmek iddiasıyla yargılandığı mahkemede suçlu bulunmuş ancak temyiz öncesi süreçte serbest bırakılmıştı.
Gallop’ın sürece dahil olması Calvi’nin ölümünden 10 yıl sonra, 1992 yılı ortalarında oldu. New York merkezli bir kurumsal araştırma şirketi olan Kroll’un Londra şubesinden yetkililer Gallop’la temasa geçti. Calvi’nin dul eşi Clara ve iki çocuğu tarafından görevlendirilmiş olan şirket özellikle Gallop’la çalışmak istiyordu. Gallop delilleri inceleyecek ardından bulgularını Roberto Calvi’nin oğlu Carlo ile paylaşacaktı.
Roberto Calvi (solda), oğlu Carlo ve eşi Clara (sağda)
İNANÇLI BİR KATOLİK İNTİHAR ETMİŞ OLABİLİR Mİ?
Gallop’tan istenen şey “Calvi gerçekten intihar mı etti yoksa intihar süsü verilmiş bir cinayete mi kurban gitti?” sorusuna yanıt bulmasıydı.
Londra’daki ilk soruşturmada Calvi’nin kendini öldürdüğüne karar verilmişti. Ancak bu sonuç aileyi tatmin etmiyordu. Zira Roberto Calvi oldukça inançlı bir Katolik’ti. Dolayısıyla Katolik mezhebinde en büyük günahlardan biri kabul edilen intiharı düşünmesi söz konusu bile olamazdı. Bu nedenle ikinci bir soruşturma başlatılması için yoğun baskılarda bulunmuşlar ve istediklerini almışlardı. İkinci soruşturma ise Calvi’nin ölüm nedeninin net bir biçimde belirlenemediği kararıyla son bulmuştu.
Gallop başlangıçta Calvi ailesi hakkında çok fazla bilgi sahibi değildi. Bir bankerin oğlu olan Calvi, Milano’da büyümüş ve hayatının 35 yılını İtalya’nın en büyük ikinci bankası olan Banco Ambrosiano’da geçirmişti. Kademe kademe yükselen Calvi’nin son görevi yönetim kurulu başkanlığıydı. Finans imparatorluğunun çökmeye başladığını fark eden Calvi, eşini ve kızını o sırada Washington’da yüksek lisans yapmakta olan oğlu Carlo’nun yanına göndermişti.
OLAY YERİNDEN TOPLANAN DELİLLER SINIRLIYDI
Gallop’ın kaygılarının başında “Ben bu ailenin istediği cevabı nasıl bulacağım?” sorusu geliyordu. Polis ölüm nedenini hemen “intihar” olarak belirlediğinden, cesedin bulunduğu noktada geniş kapsamlı bir delil toplama çalışması yürütülmemişti. Gallop’ın üzerinde çalışabileceği kanıtlar oldukça sınırlıydı: Calvi’nin üzerindeki ceket, pantolon ve ayakkabılar, boynunun etrafındaki ip, ceplerinden çıkan beton ve tuğla parçaları.
Gallop’ın ilk işi olay yerini ziyaret etmek oldu. Bu tür soruşturmalarda böyle ziyaretler oldukça normaldi elbette. Ancak ziyaret 10 yıl gecikmeli olduğundan Gallop’ın bir şey bulabileceği şüpheliydi.
Tabii ki yeni bir şey bulunamadı… Köprünün altından her zaman 40-45 santimetre derinliğinde bir su akıyordu. Calvi’nin cesedinin asılı bulunduğu inşaat iskelesi sökülüp götürüleli yıllar olmuştu. Köprünün taşları üzerinde oluşmuş tüm izler de ya aşınıp gitmiş ya da başka izlerle birleşip görünmez olmuştu.
Ancak yine de ziyaretin Gallop için oldukça etkileyici sonuçları oldu. Akşam çöktükten sonra Gallop Calvi’nin öldüğü geceki koşulları gözünde daha iyi canlandırma şansı buldu. Fleet Irmağı’nın Thames Nehri’ne döküldüğü noktada sular bir kabarıp bir alçalıyor, geçmekte olan teknelerin etkisiyle dalgalar büyüyordu.
Dr. Angela Gallop’ın davayı çözmesinde bu iskele çok işe yaradı.
Dr. Angela Gallop’ın davayı çözmesinde bu iskele çok işe yaradı.
İNŞAAT ŞİRKETİ İSKELEYİ KORUMUŞTU
Gallop’ın tamamen şanssız olduğu da söylenemezdi elbette. Çünkü inşaat şirketi köprüden sökülen inşaat iskelesini parçalayıp atmak ya da başka işlerde kullanmak yerine o günkü haliyle saklayıp korumuştu.
Gallop’un bu ölümün üzerindeki sır perdesini aralayabilmek için Calvi’nin iskeleye kimseden yardım almadan çıkıp çıkamayacağını tespit etmesi gerekiyordu. Bunun için iskeleyi kendi evinin bahçesine kurdurdu. Ardından devreye Gallop’ın kendisi gibi adli bilimler uzmanı olan eşi Russell Stockdale girdi. Calvi ile boyunun birazcık daha uzun olması dışında aşağı yukarı aynı fiziksel özelliklere sahip olan Stockdale, üzerinde merhuma ait giysilerle iskeleye çıkmaya çalıştı.
Dr. Angela Gallop, “Russell ile çalışmak kolay oldu çünkü işimizin ne kadarının ‘ya öyleyse’ler ya da ‘bu mümkün mü’ler olduğunu biliyordu. Bazı olasılıkları test etmenin tek yolu bir canlandırma yapmaktır” diye konuştu.
TEK BAŞINA HAREKET ETMESİ İMKÂNSIZ GİBİYDİ
Bu canlandırmanın sonucunda anlaşıldı ki 62 yaşında, 175 santimetre boyunda, fazla zinde ve sağlıklı olmayan bir adamın iskelenin Calvi’nin cesedinin asılı olduğu noktasına kadar kimseden yardım almadan ulaşması mümkün değildi; hele ki ceplerinde ve pantolonun ağında bulunan tuğla parçalarıyla hiç… Gallop bütün bunların üzerine Calvi’nin vertigo hastası olduğunu ve sağ elinin işaret parmağında bir zayıflık olduğunu da ekleyince intihar ihtimali oldukça zayıflıyordu.
Gallop’a göre iki “intihar rotası” da pek akla yakın gelmiyordu. Calvi birinci rotayı seçtiyse eğer, bunu suların çekildiği bir sırada yapmış olmalıydı. Çimento ve tuğla parçalarını toplayıp köprünün üzerindeki merdivenlerden aşağı inmiş, nehir kıyısından yürümüş, atık beton yığınları üzerinden geçmiş ve köprünün altına girmiş olması gerekiyordu. Böyle bir yoldan yürümenin Calvi’nin ayağındaki kösele tabanlı deri ayakkabılarda iz bırakmış olması gerekiyordu. Ancak Gallop’ın incelemelerine göre, ayakkabılarda böyle izler bulunmuyordu. O halde Calvi’nin diğer ucu boynuna bağlı olan ipin asıldığı noktaya kadar tırmanmış olması gerekiyordu.
AYAKKABILARINDA VE GİYSİLERİNDE İZ YOKTU
Bu senaryo, Calvi’nin Blackfriars Köprüsü’nün altındaki yaya yolundan yürüyüp denedeyse dik vaziyetteki bir metal merdivene tırmanmasını ve merdiven ile iskele arasındaki 82 santimetre genişliğindeki boşluğu atlamasını gerektiriyordu. Bunu ceplerine doldurmuş olduğu tuğla ve beton parçalarının yarattığı ekstra yük ve rahatsızlık eşliğinde yapmış olmalıydı. Üstelik bununla da kalmıyordu; iskeleye tutuna tutuna bir uçtan diğerine doğru ilerlemesi gerekiyordu. Ancak ayakkabılarında bu senaryoyu doğrulayabilecek bir iz de bulunamadı. Ne halen demirlerin üzerinde bulunan sarı-yeşil boyaların izleri vardı tabanlarında ne de pas. Taşımakta olduğu yarım tuğla da pantolonunun kumaşında herhangi bir yıpranmaya neden olmamıştı. (Halbuki Gallop’ın evinin bahçesinde yapılan canlandırmada eşinin giydiği pantolonda tuğla izleri çıkmıştı.)
Mantıksızlıkların ardı arkası kesilmiyordu. Calvi kendini astıysa eğer, neden iskelenin bir ucundan öbürüne gitmeye zahmet etmişti ki? Dahası uzaktan bakınca köprünün altında bir iskele olduğu dahi görünmüyordu. Calvi iskelenin yerini nereden bilecekti? Bütün bunlar bir araya gelince Gallop kararını verdi: İlk senaryodaki intihar rotası tamamen imkânsızdı, ikinci senaryo ise akıl alacak gibi değildi.
Calvi’nin ölümünün ardından Blackfriar Köprüsü turistik bir yer haline geldi
CİNAYET İHTİMALİ GİTTİKÇE GÜÇLENİYORDU
Bunun üzerine Gallop dikkatini iki “cinayet rotası”na çevirdi. Gallop’ın üzerine kafa yorduğu ilk nokta, Calvi’nin köprüye getirildiğinde baygın hatta ölmüş olma ihtimaliydi. Doğrusunu söylemek gerekirse Calvi’nin köprüye asılmadan önce sağ olup olmadığı halen bilinmiyor. Cesedi inceleyen patoloji uzmanının raporuna göre, Calvi’nin vücudunda yakın zamanda hırpalandığına işaret eden herhangi bir yara bere izine rastlanmadı. Derisinde yapılan incelemede Calvi’ye hareketlerini kısıtlayacak bir madde enjekte edilmiş olabileceğini gösteren bir iğne izi de yoktu. Calvi’nin cansız bedeninden alınan örnekleri inceleyen toksikoloji uzmanı ise merhuma solunum yoluyla herhangi bir anestetik verildiğine ilişkin bir kanıt bulamadı ancak bu olasılığı tamamen yadsımadı.
Cinayet rotalarını kullanmış olan kişiler, Calvi’yi baygın ya da ölmüş halde köprüye getirmiş olabilirdi. Bu senaryolarda failler Calvi’yi bir otomobille köprü yakınlarına getiriyor, ardından yedekçi yolu üzerinden merdivenle iskeleye indiriyor veya nehir duvarından aşağı sarkıtıyordu. Bir diğer ihtimal de Calvi’nin köprüye bir tekneyle getirilmiş olmasıydı. Bu son seçenek gömleğinin bel kısmında, iç çamaşırında ve pantolonunun paçalarında bulunan lekeleri de açıklıyordu.
TEKNEYLE GETİRİLMİŞ OLABİLİR Mİ?
Gallop’a göre Calvi nehrin sularının çekilmeye başladığı bir saatte köprüden sallandırılmış olabilirdi. O saatlerde bir tekneyi iskelenin cesedin asılı olduğu tarafına getirmek oldukça kolaydı. Üstelik meslektaşlarıyla birlikte yaptıkları başka bir canlandırmada kullandıkları küçük teknenin pruvasını iskele ile nehir duvarı arasına sıkıştırmış ve akıntının gücü sayesinde teknenin burada hiç zorlanmadan dakikalarca kalabileceğini bulmuşlardı.
Peki böyle bir operasyon köprüden ya da nehir kıyısından geçenlerin dikkatini çekmeyecek miydi? Gallop’a göre, iskelenin konumu ile karanlığın birleşimi, bu ihtimali çok zayıflatıyordu. Tabii gün ışığında işler değişiyordu. Nitekim ertesi sabah saat 7.30 sularında işine gitmekte olan bir posta memuru, cesedi hemen fark etmişti.
Gallop’ın tekne teorisini test edebilmesi için Calvi’nin iskeleye çıktığı saati tam olarak bilmesi ve bunun o gece geçerli olan gelgit vakitlerine uygun olup olmadığını bilmesi gerekiyordu.
KOLUNDAKİ VE CEBİNDEKİ SAATLER ÖNEMLİ ŞEYLER SÖYLEDİ
İlk soruşturmada patoloji uzmanı Calvinin 2.00 ile 6.00 saatleri arasında öldüğünü öne sürmüştü. Calvi’nin cesedinin kolundaki pahalı saat suyun yarattığı hasar sonucu bozulmuş ve saat 1.52’de takılıp kalmıştı. Muhtemelen ceketinin göğüs cebinde bulunan köstekli cep saati ise kurulmadığı için saat 5.49’da durmuştu. Bir hidrografi mühendisinin hazırladığı çizelge kol saatinin durduğu dakikalarda nehir sularının yüksek olduğuna ancak alçalmaya başladığına işaret ediyordu.
Bölgedeki suların dalgalı olduğu hesaba katılsa dahi, Calvi’nin cesedinin suya tamamen gömülmemiş olduğu ortadaydı. Takım elbisesinin üzerindeki su lekeleri ile cep saatinin bozulmamış olması da bu görüşü destekliyordu. (İlk postmortem incelemede çevresel faktörler nedeniyle vücut sıcaklığından ölüm saati tespiti yapılması mümkün olmamıştı. Bunun yerine hiç güvenilir olmayan rigor mortis yani ölüm katılığına bakılarak karar verilmişti.)
Cevaplanması gereken bir diğer soru da suyun Calvi iskeleye asıldıktan sonraki yüksekliğiyle ilgiliydi. Akıntının Calvi’nin bedenini sürükleyip ölmesini sağlayacak bir seviyede olması gerekiyordu. Ancak su seviyesinin fazla yüksek olduğu durumda Calvi’nin bedeni suyun üzerinde yüzeceğinden ölüm gerçekleşmeyebilirdi.
Bütün bu faktörleri bir araya getiren ve bir başka uzmanın da fikrini alan Gallop, Calvi’nin inşaat iskelesine çıktığı saatin 1.50 ile 2.30 aralığında olduğuna karar verdi. Bu bulgu ikinci “cinayet rotası” senaryosu ile uyumluydu.
İP HAYAL KIRIKLIĞI YARATTI
Gallop delilleri incelemeye başladığı sırada, Calvi’nin boynundan çıkarılan ipin olayın çözülmesinde önemli bir rol oynayacağına inanıyordu. Calvi dışında birilerinin ipi tuttuğunu gösteren temas izleri ya da düğümün içindeki ve çevresindeki liflere takılmış kumaş parçaları bulmayı umuyordu. O dönemde DNA teknolojisi henüz yeni yeni gelişiyordu dolayısıyla DNA izi bulunsa da işe yaramayabilirdi belki ama temas izleri aramaya değerdi.
Fakat Gallop bu açıdan büyük bir hayal kırıklığı yaşadı. Olay yerine gelen polisler Calvi’nin kendini öldürdüğünden çok emin oldukları için ipi yukarıdan kesip düğümü saklamak yerine çözmeyi tercih etmişlerdi. Bu da düğümün içindeki her türlü kanıtın kaybolmasına ya da kirlenmesine neden olmuştu.
Blackfriars Köprüsü’nün “kara papazlar” anlamına gelen adı şüpheleri P2 locasına yöneltmişti.
CALVİ’NİN BIYIĞI NEREDE?
Kafaları karıştıran bir diğer nokta da Calvi’nin bıyığıydı. Hayatı boyunca bıyıklı bir adam olarak tanınan merhum bankerin cesedi sinekkaydı tıraşlıydı. Calvi’nin Chelsea Cloisters’da bulunan apartman dairesinden toplanan tıraş bıçaklarını inceleyen Gallop, bunların bıyık tıraşı için kullanıldığını gösteren herhangi bir iz bulamadı.
Calvi başka bir yerde ya da başka biri tarafından tıraş edilmiş olabilir miydi? Bunun sembolik bir anlamı olabilir miydi? Calvi’nin içinde bulunduğu Mason locası bu işe karışmış olabilir miydi?
“Propaganda Due” ya da kısaca “P2” olarak bilinen bu locaya zaman zaman İtalyanca “i frati neri” de deniyordu, yani “kara papazlar”. Calvi’nin asılı bulunduğu köprünün adının da “black friars” yani “kara papazlar” olması sadece bir tesadüf olabilir miydi?
Teori fazlasıyla ilgi çekiciydi ancak Gallop bu soruyu yanıtlamasını sağlayacak bir iz bulamadı. Bulgularını toparladığı raporun sonuç kısmında “Roberto Calvi’nin en olası ölüm nedeni cinayettir” deniyordu. Normalde bu raporu polise ya da mahkemeye sunması gerekirdi ancak özel bir şirket tarafından görevlendirildiği için Gallop’ın raporunu sunduğu kişi de Carlo Calvi oldu.
Bir adli tıp uzmanı olarak yas işimin bir parçası ama çoğu zaman kurbanların aileleriyle fazla yakınlaşmıyorum. Bu iyi bir şey çünkü onların söyledikleri herhangi bir şeyden etkilenmem söz konusu olmuyor. Sadece fiziksel kanıtlarla uğraşıyorum. Ama bu kez durum farklıydı ve Carlo’nun hislerine elimden geldiğince sempatiyle yaklaşmak istiyordum. İnşaat iskelesinin küçültülmüş bir kopyasını inşa etmeye çalıştım. Böylece Carlo’ya babasının yürümüş olabileceği farklı yolları fazla üzücü olmadan ama metodolojimi anlayabileceği kadar açık bir biçimde anlatabilecektim. O kopya halen cam bir muhafaza içinde raflarımdan birinin üzerinde duruyor. En zorlayıcı detay Roberto Calvi’nin cansız bedenini nasıl temsil edeceğimdi. Bunun için dikdörtgen biçimindeki bir tahta parçasından faydalandım. İskeleye asılmış haliyle bir etikete benziyordu. Carlo’nun bütün bunları çok üzücü bulduğuna eminim ama ben kendisine bulgularımı aktarırken metanetini korumayı bildi.
İTALYA’DA BEŞ KİŞİNİN YARGILANDIĞI DAVADA UZMAN TANIK OLDU
Gallop’ın işi Carlo Calvi’ye sunumunu yaptıktan sonra sona eriyordu. Roberto Calvi’nin ölümünün bir cinayet kabul edilmesi ve ailenin esaslı bir soruşturma talep etmesi için gerekli zemini hazırlamıştı. İlerleyen yıllarda zaman zaman Gallop’a davanın ilerleyişiyle ilgili bilgiler geldi. Ardından 2005 yılında İtalya’da Calvi’nin ölümüyle ilgili olarak yargılanan beş kişinin davasında Gallop uzman tanık olarak kürsüye çıktı. Zanlılar arasında Calvi’nin eski koruması ile İtalyan mafyasıyla bağlantılı çeşitli kişiler de bulunuyordu.
İşi gereği sık sık mahkemeye çıkmaya alışkın olan Gallop için bu dava oldukça farklı bir tecrübeydi. Mahkeme sanıkların güvenliğinin sağlanabilmesi adına Roma’da bulunan Rebibbia Hapishanesi’nin karanlık ve nemli bir salonunda görülüyordu. Dolayısıyla Gallop mahkeme salonunda kimlerin olacağına dair endişelenmeden duramıyordu. Zanlıların karanlık suç örgütlerindeki ortakları da Gallop’ı dinlemeye gelecek olabilir miydi?
Gallop’ın bulduğu kanıtlar cinayete işaret etse de belli bir kişiyi suçlamıyordu. Tanık kürsüsünde oturmakta olan uzmanın yaptığı tek şey, intihar ihtimalini ortadan kaldırmaktı. Bu detay sayesinde içi az da olsa ferahlayan Gallop, “Yine de eve dönüş uçağına bindiğimde rahatlamıştım” ifadelerini kullandı.
Robert Calvi cinayeti kapsamında yargılananlardan biri de mafya patronu Pippo Caro’ydu.
Robert Calvi cinayeti kapsamında yargılananlardan biri de mafya patronu Pippo Caro’ydu.
ARADAN 40 YIL GEÇTİ AMA CALVİ’YE NE OLDUĞU HÂLÂ BELLİ DEĞİL
Dava 2007’de sonuçlandı, zanlılar kanıt yetersizliği nedeniyle beraat etti. O günden bu yana da dava halen çözülebilmiş değil.
Gallop, “Bana zaman zaman bunun bende bir tatminsizlik yaratıp yaratmadığı soruluyor. Cevabım hayır” dedi ve ekledi:
“Elimden gelenin en iyisini yapmış ve bilimi kullanarak aileye bir yanıt verebilmiş olmak beni tatmin ediyor. Ancak bu dava bir şekilde aklımdan çıkmıyor. Çünkü bu dava sayesinde adli bilimlerin ilk bakışta pek bir şey vadetmiyor gibi görünen koşullarda doğru ve yaratıcı bir biçimde kullanıldığında bir kişinin nasıl öldüğü sorusunu yanıtlamaya kadir olduğunu gördüm.”
Telegraph’ın “The woman who made sense of London’s most mysterious murder” başlıklı haberinden derlenmiştir.